AKTEKKE CAMİSİ (Mader-i Mevlana, Kalemi Zaviyesi)

Karaman ili Ali Şahane Mahallesinde bulunur. Caminin yazıtına göre (H.772 Rabi-ül-evveli) 1370 Eylül ayı sonlarında yapılmıştır. Yine Caminin Yazıtına göre Karamanoğlu Mahmud oğlu Halil oğlu Alaeddin Bey yaptırmıştır.

Caminin çevrenin dolması sonucu, yoldan 1m. kadar çukurda kalmış avlunun güney yönünde mescid, türbe ve zaviye yapısı, kuzeyde ise derviş hücreleri bulunmaktadır.  Zaviyenin diğer yapılarından herhangi bir iz bulunmamaktadır. Kuzeydeki derviş hücreleri, arsanın şekline göre açı yaparak doğu-batı yönünde uzanmaktadır. Bugünkü şekliyle içlerinde birer ocak ve iki niş bulunan hücreler yedi adettir. Bu hücreler güneyde giriş kapılarının yanındaki dikdörtgen pencerelerden ışık almaktadır. Doğu uçtaki hücrenin penceresi bulunmamaktadır.

Avlunun güneyindeki ana binanın önünde üç kubbeli bir son cemaat revakı bulunmaktadır. Revakın örtüsü, yanlarda birer penceresi bulunan duvarlara, ortada ise iki mermer sütuna oturan kemerlere taşıtılmıştır. Son cemaat revakında, girişe göre iki uçta birer kapı, birer mihrap nişi ve içle bağlantıyı sağlayan birer pencere bulunmaktadır. Pandantifli sağır kubbeyle örtülü 13 X 13.07 m. ölçüsündeki kare mekân, 2.10m. derinliğinde yapılmış olan kemerle, kuzey yöne genişletilmiştir. Bu bölümde, iki mermer sütunun taşıdığı Bursa kemerleri üzerinde önü kafesle kapatılmış olan kadınlar mahfili yapılmıştır. Bu mahfile, son cemaat revakının batısındaki kapıdan çıkılır. Ana mekânın doğu bölümünün, Mevlana'nın Annesi, eşi, kardeşi Alaeddin ve Karamanoğlu Seyfeddin Süleyman Bey’in kabirlerinin bulunduğu türbeye ayrılması nedeniyle, mescid bölümünün mihrabı tam eksende olmayıp, batıya kaydırılmıştır. Bu nedenle, güney cephenin düzeni diğer cephelerden farklı bir konuma gelmiştir.

Orta mekân altta her yönde ikişer adet dikdörtgen alt pencerelerin yanı sıra doğu, güney ve batı yönlerde yer alan sivri kemerli üçlü tepe pencere gruplarından ışık almaktadır. Kubbe kasnağına pencere açılmamıştır. Dışta yalın kesme taş mimarisinin özelliklerini gösteren yapıda ana kubbenin yüklerini karşılamak için köşelerde duvar kesitleri artırılarak, destek ayakları yapılmıştır. Doğu-güney-batı cephelerde pencere düzenleri küçük ayrıntılar dışında aynıdır. Her cephede altta üstleri sivri kemer alınlıklı iki büyük dikdörtgen pencere, bunların üstünde iki sivri kemerli tepe penceresi bunların tam ortasında ve daha üst kotta yine sivri kemerli bir tepe penceresi bulunmaktadır. Yalnız, güney cephenin doğusundaki alt pencere, bu bölümün türbe olarak kullanılması nedeniyle, cephenin ortasına alınmıştır.

Yapının kuzey doğu köşesinde yer alan minarenin kapısı son cemaat revakının doğu bölümüne açılır. Altta kübik kürsü, yedi ve sekizlerden oluşan pabuç bölümü, poligonal minare gövdesi, altı mukarnaslı ve taş korkuluklu şerefesi, peteği ve kurşun kaplı külahıyla minare, klasik Osmanlı minarelerinin bir örneğini oluşturmaktadır.

Yapı bütünüyle kesme taşla inşa edilmiştir. Pencere kemerleriyle, giriş kapısı kemerleri renkli taş ve beyaz taşla almaşık düzendedir. İçte mahfil sütunları, mihrap ve minber, dışta giriş kapısı, son cemaat revakı sütunları ile pencere söveleri mermerdir. Son cemaat revakının kemer gergileri ahşaptan yapılmıştır. Üst örtü tümüyle kurşunla kaplıdır.

Yapının süslemesi dışta, malzemenin doğal rengi ve dokusu ile aranmıştır. Kesme taşın mimariye getirdiği tüm olanaklar kullanılmıştır. Yapının süs ögeleri pencere ve kapı söveleri, saçak silmeleri, mihrap mukarnasları ve şerefe altı mukarnaslarından oluşmaktadır.

İçte ise, mihrapta doğal malzeme olanaklarından yararlanılırken, sıva üzerinde Osmanlı klasik dönem kalem işleri görülmektedir. Bu kalem işleri, ana kubbeyi taşıyan büyük kemerler, pandantifler ve kubbe içi süslerinde görülmektedir. Bunların dışında alt pencerelerin sivri kemerli alınlıklarında yine klasik dönem Osmanlı süs motiflerinin kullanıldığını görüyoruz.  Sivri kemerli tepe pencereleri de, kalem işi çerçeveler içerisine alınmıştır. Bu süslerde zencerek,  rumi, palmet ve hatayilerden oluşan motifler yoğun kullanılmışlardır.























Nabonidus

15.05.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANADOLUDA TARİH ÖNCESİ VE TARİHİ ÇAĞLAR

KURAN’DA TUFAN

İLK HUKUK KANUNLARI