AZİZ PAUL’UN YOLCULUKLARI
“Ben Kilikya’dan Tarsuslu bir Yahudi,
ehemmiyetsiz olmayan bir şehrin ahalisindenim”
St. Paul, Resullerin
İşleri, ACTS 21: 39
Türkiye, Hıristiyanlığın en önemli ve kutsal
sayılan yerleşimlerinden, kilise ve anıtlarından birçoğuna ev sahipliği yaptığı
gibi, Hıristiyanlık tarihi açısından büyük önemi olan olaylara da sahne olmuştur.
Bu olayların ilk sırada yer alanlarından birisi de kuşkusuz Aziz Paul’un
yaptığı seyahatlerdir. Hem baskı merkezleri olan Kudüs ve Roma’dan uzak hem de
dinlerin birbirlerine hoşgörüyle yaklaştıkları bir yer olan Türkiye, Aziz
Paul’un yaptığı bu seyahatler sayesinde Kudüs’te yapılan baskılarla yok olma
tehlikesi geçiren Hıristiyanlığın ilk kilise toplulukları halinde ortaya
çıktığı ve tüm dünyaya yayıldığı bir köprü haline gelmiştir.
DİNLERİN BULUŞMA NOKTASI TÜRKİYE’DE BİR AZİZ
AZİZ PAUL
Aziz Pierre ile birlikte erken Hıristiyan
misyonerlerinin en ünlüsü ve hatta en etkilisi olarak kabul edilen Aziz Paul’un
doğum yeri olan ve aynı zamanda yaptığı tüm yolculuklarda uğradığı, ilk Hıristiyanlık
topluluklarını oluşturduğu yerleşimlerin büyük bölümü Türkiye sınırları
içerisindedir. Hıristiyanlığın Kudüs’ten Anadolu’ya buradan da Avrupa’nın
içlerine yayılmasında en büyük pay kuşkusuz Aziz Paul’undur. Günümüzün en
modern ulaşım araçlarıyla bile aylar sürecek olan yolları, karşılaştığı birçok
zorluğa rağmen takip etmekten vazgeçmemiş, Hz. İsa’nın öğretilerini gece gündüz
demeden korkusuzca yaymış, Roma’nın aşırı tepkisine ve sonunda ölüme gidecek
kaderini bilmesine rağmen yolunu terk etmemiştir. Suriye, Kıbrıs ve Yunanistan’da da
yolculuklar yapmışsa de kuşkusuz en çok vakit geçirdiği ve öğretilerini
yaydığı, en güney ucundan en batısına kadar neredeyse tamamını dolaştığı yer
Türkiye’dir. 2008’de iki bininci yaş gününü kutlayan bu azizin anısını yaşatan
kentler, yollar ve kiliseler Türkiye’nin birçok bölgesine yayılmış durumdadır.
Türkiye’ye yapacağınız bir yolculukla bu azizin doğum yerini, dünyanın ilk
kilisesinin de arasında olduğu vaaz verdiği çok sayıda kiliseyi,
yolculuklarında uğradığı kentleri görebilir, ayak bastığı antik yolları siz de
adımlayabilirsiniz.
Aziz Paul, önceleri Hıristiyan yanlısı olmayan hatta
İncil’de ilk başlarda Hıristiyanlara korku salan, onları tehdit eden ve cezalandıran
biri olarak tasvir edilir. Ancak Hz. İsa’nın kendisine görünmesinin ardından
bir mucize gerçekleşerek gözleri kör olur. Hz. İsa’nın adını diğer uluslara
duyurmak için seçildiği kendisine bildirildikten sonra gözleri açılmış, vaftiz
olarak Hıristiyan olmuştur. Bu mucizeden sonra Hıristiyanlığın en büyük
savunucularından olan ve zorluklarla dolu uzun yolculuklarla Hz. İsa’nın
öğretilerini yaymayı başaran Aziz Paul başta Anadolu olmak üzere tüm Akdeniz
çevresinde ilk Hıristiyan topluluklarını oluşturmayı başarmıştır. Hz. İsa’nın
12 havarisinden olmamasına rağmen Küçük Asya (Anadolu) havarisi olarak
adlandırılmasının nedeni de Hıristiyanlık yolunda verdiği bu hizmetlerdir.
Aziz Paul’un hayatı ve Anadolu’da
yaptığı yolculuklara ilişkin bilgilere Yeni Ahit’in Elçilerin İşleri bölümünde
yer verilmiştir. Kendisine Hz. İsa’nın göründüğü 9. bölümden sonrası Aziz
Paul’un Hz. İsa adını yaymak için giriştiği yolculuklar ve çektiği sıkıntılarla
ilişkilidir ve bu yolculukların büyük bölümünde Türkiye’deki kentlerin adı
geçmektedir.
AZİZ
PAUL’UN BİRİNCİ YOLCULUĞU
Aziz Paul’un Kudüs’ten ayrılana kadar olan kısmında
yolculuklar görülmez. Kendisi ve Aziz Barnaba’nın görevlendirilmesi İncil’de
Elçilerin İşleri kısmında 13. bölümde anlatılmakta, 13–21. bölümler arası ise Aziz
Paul’un Anadolu’da yaptığı yolculuklarını aktarmakta ardından yargılandığı ve
Roma’da geçirdiği bölümler gelmektedir.
Aziz Paul, M.S. 46 yıllarında Antakya
(Antiochia)’dan çıkararak liman kenti olan Samandağ (Seleucia Peria)’a gelmiş,
buradan bir gemiye binerek Kıbrıs’a gitmiştir. Kıbrıs’ta bir süre konakladıktan
sonra yine deniz yoluyla Antalya’nın Aksu (Perge) kenti’nden Isparta’nın Yalvaç
(Pisidian Antiochia), Konya (Iconium), Karaman’da Hatunsaray (Lystra) ve Derbe’ye
uğramış, buralarda vaazlarını verdikten ve çok sayıda kişinin Hıristiyan olmasını
sağladıktan sonra aynı yoldan Aksu (Perge) ve Antalya’ya dönmüş ve Antakya
(Antiochia)’ya giderek yolculuğunu sona erdirmiştir.
AZİZ
PAUL’UN İKİNCİ YOLCULUĞU
İncil’in Elçilerin İşleri kısmının 15–18. bölümleri
arasında 2. yolculuk anlatılmaktadır. Bu yolculuk ilkindeki gibi kutsal ruhun
görevlendirmesiyle olmamış, Kudüs’te yapılan bir toplantı neticesinde alınan
bir kararla gerçekleşmiştir. Gezi’nin başlangıcında da Aziz Paul ve Aziz
Barnaba arasında bir anlaşmazlıktan bahsedilmektedir. Bu nedenle Aziz Paul bu seyahatini Aziz
Barnaba ile değil, Aziz Silas ile birlikte yapacaktır. İkinci yolculuğun bir
diğer önemi de görevlendirmenin olmasa da takip edilen yolun kutsal ruh
tarafından belirlenmiş olmasıdır.
Bu yolculuğun başlangıç noktası
da Antakya (Antiochia)’dır. Aziz Paul
Antakya’dan ilk yolculuğunda da ziyaret ettiği yerlere de uğramıştır. Bunun
nedeni ilk yolculuklarında iman eden kardeşlerinin ne durumda olduğunu görmek
istemesidir. Karaman (Derbe, Lystra), Konya (Iconium)’nın adı bu ikinci yolculukta
da görülür. İncil’de ismi geçmese de
bahsi geçen güzergâh üzerinde doğum yeri olan Tarsus’a da uğramış olması büyük
ihtimaldir.
Yolculukları sırasında da birkaç kez uğradığı ve şu
anda Türkiye’nin iç bölgelerinde başkent Ankara ve çevresinde yer alan Galatya
ve Frigya bölgelerinden geçerek Çanakkale (Troas)’ye gelir. Rüyasında gördüğü
kendisine yalvaran Makedonyalı bir adamdan dolayı Çanakkale’den deniz yolu ile
ayrılarak Yunanistan’a geçecektir. Bir süre Yunanistan ve Makedonya’daki kentlerde
de vaazlar verdikten sonra tekrar deniz yoluyla Türkiye’ye dönerek Efes’e
uğramış, buradan da deniz yoluyla ayrılarak Kudüs üzerinden Antakya’ya geçmiş,
ardından Galatya ve Frigya bölgelerini bir kez daha dolaşarak daha önceki
yolculuklarında Hıristiyan olan kişilerin ne durumda olduklarını görerek ruhça
pekişmelerini sağlamıştır.
AZİZ
PAUL’UN ÜÇÜNCÜ YOLCULUĞU
İncil’de Elçilerin İşleri kısmının 19–21. bölümler arasında anlatılmaktadır. Anadolu’nun iç bölgelerinden geçerek Efes’e gelmiş ve oldukça uzun bir süre Hıristiyanlık öğretilerini yaymıştır. Buradan Makedonya’ya geçen Aziz Paul daha sonra deniz yoluyla Çanakkale’ye geçmiş, burada da bir süre kalarak vaazlar vermiş, mucizeler göstermiştir. Çanakkale’den yürüyerek Behramkale (Assos)’ye giden Aziz Paul buradan gemiye binerek Milet’e geçmiştir. Milet’te Efes’li ihtiyarlarla buluşan Aziz Paul ölüme yaklaştığını bilmektedir ve herkesle vedalaşır. Kendisinin gitmesinin ardından inananların inançlarını kaybetmemelerini, Hz. İsa’nın sözlerini yaymaktan vazgeçmemelerini söylemiş ve gözyaşları içinde uğurlanmıştır. İstanköy ve Rodos’tan Gelemiş (Patara)’ya geçmiş burada gemi değiştirerek Finike’ye buradan da yine deniz yoluyla Suriye ve ardından Kudüs’e gitmiş ve burada tutuklanmıştır. Tutuklandıktan ve burada yargılandıktan sonra Roma’ya götürülmesine karar verilen ve ardından hapsedilen Aziz Paul M.S.64 ya da 67 yılında kılıçla şehit edilmiştir.
AZİZ PAUL’UN YOLCULUKLARINDA UĞRADIĞI KENTLER
AZİZ
PAUL MERSİN’DE
Türkiye’nin güney kıyılarındaki önemli yerleşimlerden
olan Mersin’de ikinci seyahati sırasında izlediği yolları takip ederek
sırasıyla Tarsus, Silifke ve Mut ilçelerinde Aziz Paul’un doğduğu ve yaşadığı
yerleri, kendisinin ve diğer Hıristiyan azizlerin anısına yapılmış erken dönem
kiliselerini görebilirsiniz.
TARSUS
Aziz Paul’un doğum yeri olması ve İncil’de de
Tarsuslu Paul olarak geçmesi nedeniyle Hıristiyanlık tarihi açısından oldukça
önemli bir yerleşim olan Tarsus, UNESCO Dünya Kültür Mirası geçici listesinde
de yer alan Aziz Paul Kilisesi, Aziz Paul Kuyusu ve çevresi ile Aziz Paul
yılında ziyaret edilmesi gereken yerler arasında ilk sırada geliyor.
Tarsus, Aziz Paul’un Hıristiyanlığı kabul edip onun
uğrunda çalışmaya başlamasından sonra da zaman zaman sığınağı olmuş, Kudüs’te
Hıristiyanlığı yaymaya çalışmasından rahatsız olanlar tarafından öldürülmek
istendiği zaman Kudüs’ten kaçırılarak doğum yeri olan Tarsus’a getirilmiştir. Antakya ile birlikte Tarsus’un Hıristiyanlık
için bir diğer önemi de Aziz Paul’un Hıristiyanlık uğruna mücadele ve bu uğurda
kilometrelerce yol kat etme kararını verdiği yerler olmasından
kaynaklanmaktadır.
Aziz
Paul Kilisesi: Ulu Cami
Semti’nde yer alır. M.S.11.–12.yüzyıllarda Aziz Paul’e adanarak inşa edilen
kilise 1862 yılında büyük ölçüde tamir edilmiştir. Tavanındaki Hz. İsa ve dört İncil yazarı ile
melek freskolarının yer aldığı, Hıristiyanlığın önemli hac merkezlerinden olan
kilise, 1992–1993 yılında Vatikan tarafından düzenlenen “Aziz Paul Sempozyumu
ve Ayini”ne de ev sahipliği yapmıştır.
Aziz
Paul Kuyusu: Hıristiyanlığın önemli hac merkezlerinden birisidir. Kızılmurat
Mahallesi’nde, Cumhuriyet Meydanı’nın yakınlarında Aziz Paul’un evinin avlusu
olduğu düşünülen yerde bulunmaktadır. Kuyunun şifalı ve kutsal olduğuna
inanılan suyu hiçbir zaman eksilmez.
Antik
Yol: Kuyunun bulunduğu avlunun 300 metre güneyindeki
Cumhuriyet Alanı’nda yer alan bazalt taşlarla kaplı antik yol, Aziz Paul’un
seyahatlerinde ve Tarsus’ta yaşadığı yıllarda kullandığı biçimiyle günümüze
gelmiştir.
Eshab-ı
Kehf (Yedi Uyurlar) Mağarası: Tarsus’un 12 km kuzeyinde Ulaş Köyü
yakınlarındaki Eshab-ı Kehf mağarası Hıristiyanlığın ilk inananlarından olan
yedi gencin eziyetlerden kaçmak için köpekleriyle birlikte sığındıkları ve mucizevî
biçimde 300 yıl boyunca uykuya daldıkları yerdir. Hıristiyanlar tarafından
olduğu kadar Müslümanlarca da kutsal sayıldığından mağaranın üzerine bir cami
de inşa edilmiştir.
SİLİFKE
Ayatekla
Kilisesi: Mersin İli’nin bir diğer
ilçesi olan Silifke, Hıristiyanlığın en eski ve kutsal alanlarından bir diğeri
olan Ayatekla Kilisesi’ne ev sahipliği yapar. Aslen Konyalı olan Hıristiyanlığın
ilk kadın şehidi Azize Tekla, Aziz Paul’un Konya’daki vaazını üç gün boyunca
yemeden, içmeden, uyumadan dinlemiş; çok etkilendiği bu konuşmaların ardından
Aziz Paul’un öğrencisi olmuştur. Aziz Paul hapse atıldığında dahi, gizlice
hapse girerek anlattıklarını dinlemeye devam etmiştir.
Azize Tekla’nın baskılardan kaçarak ibadet ettiği
doğal mağara Hıristiyanlık dini serbest bırakılana kadar gizlice ibadet yapan
Hıristiyanlarca da kullanılmış ve kutsal sayılmıştır. Aziz Paul gibi
Hıristiyanlığı yaymak için uğraş veren, bu arada birçok mucize gösteren Azize
Tekla’nın da öldüğü ve mezarının olduğu bu yer dördüncü yüzyılda bir kiliseye dönüştürülmüştür.
Her yıl 13–14 Eylül tarihlerinde Azize Tekla anısına
düzenlenen anma töreninde Azize Tekla’nın da yürüdüğü ikibin yıllık Roma
yolundan yürünerek mağarada ayin yapılmaktadır.
Silifke’nin 20 km uzağındaki Narlıkuyu, erken Hıristiyanlık yıllarına ait kilise
kalıntılarının ve doğa harikası cennet, cehennem obruklarının yer aldığı bir
yerleşim. IV.-V. yüzyıllarda, daha önceki yıllara ait bir Zeus tapınağının
kalıntıları kullanılarak yapılmış olan kilise Cennet Obruğunun güney ucunda yer
alıyor. Cennet obruğunun içerisindeki mağaranın önüne inşa edilmiş bir diğer
kilisenin girişi üzerindeki yazıttan V. yüzyılda Paulus adındaki bir dindar
tarafından Meryem Ana’ya ithaf edildiği anlaşılıyor. Bu iki kilise de pagan
inanış karşısında Hıristiyanlığın kazandığı zaferin anıtları olarak duruyorlar.
Bu zaferin kazanılmasında kuşkusuz en önemli pay Aziz Paul’e ait.
MUT
Alahan
Manastırı: Aziz Paul’un seyahati sırasında konakladığı ya da yolu üzerindeki yerlerde
anısına birçok kilise inşa edilmiştir. Kiliseler ve keşiş odalarının arasında UNESCO
Dünya Kültür Mirası geçici listesinde de yer alan Alahan Manastırı da yer
almaktadır. VII. yüzyıla tarihlenen manastırdaki kiliselerde büyük bir ustalık
eseri olan zengin taş süsleme örneklerinden bir kaçı Aziz Paul ile birlikte
Aziz Pierre, İncil yazarlarının tasvirleri, Cebrail ve Mikhail figürleri
bulunur.
Manastırın bulunduğu tepeye çıkmak biraz zahmetli
olsa da 1200 metre
yükseklikten izlediğiniz Göksu Vadisi’nin etkileyici manzarasının her şeye
değdiğini anlıyorsunuz. Göksu vadisini yukarıdan izlemekle yetinmez birkaç
kilometre daha yol almayı göze alırsanız vadi içinde kayalara oyulmuş
kiliseleri ve kiliselerde farklı renkteki boyalarla yapılmış geometrik ve
bitkisel bezemeleri görebilirsiniz. Mut ilçesine bağlı Maya Köyü’nde bulunan
vadi içindeki yeraltı kilisesi, kırmızı ve yeşil renklerle boyandığı için Renkli Kilise olarak adlandırılan kiliseyi de görmek
mümkün.
AZİZ
PAUL ANTAKYA’DA
Antakya adını Büyük İskender’in
ardıllarından I. Seleucos’un babası Antiocheia’dan alır. Anadolu ve Ortadoğu
arasındaki yolların kesişme noktasında olması ve stratejik konumu nedeniyle
birçok Uygarlık tarafından yerleşim görmüştür. Roma İmparatorluğu’nun Roma,
İskenderiye ve Efes’ten sonra gelen 4. büyük şehri Antakya kurulduğu yerin
stratejik öneminin de etkisiyle hızla gelişmiş, bu arada dinsel merkez olarak
da ön plana çıkmıştır. Ancak Antakya’nın en dikkat çekici yönü farklı dinlere
ev sahipliği yapmasına rağmen, bu dinler arasında hiçbir zaman çatışmaların
yaşanmamasıdır. Günümüzde de üç farklı din mensubunun bir arada yaşadığı
evlerin, ibadet ettikleri sinagoglar, kiliseler ve camilerin ve hatta ölüm
sonrası son mekânları olan mezarlarının yan yana görülebildiği Antakya binlerce
yıllık geçmişindeki dinlerin kardeşliği ilkesini halen yaşatıyor. Aziz Paul ve
inananlarının da Antakya’yı seçmelerinin nedeni belki de bu hoşgörü ve
kardeşlik ilkesi.
Antakya Aziz Paul ve Hıristiyanlık dini açısından önemli
bir kenttir. Henüz M.S. 1. yüzyılda inananlar tarafından yerleşim gören,
içlerinden öğreticilerin de olduğu inananlar topluluklarınca tapınmaların
gerçekleştirilip, oruçların tutulduğu ve öğrencilerin bulunduğu bir yerleşimdir.
Hıristiyanlık öğretilerinin de yayıldığı ilk yerlerden olan Antakya, Aziz
Paul’un yolculuklarında da başlangıç noktası olmuştur. Hıristiyanlığı
seçmesinin üzerinden kısa bir süre geçen Aziz Paul ve Aziz Barnaba’nın da
aralarında bulunduğu inananlar topluluğu Antakya’da ibadetlerini yapıp
oruçlarını tutarken kendilerine görünen kutsal ruh Aziz Paul ve Aziz
Barnaba’nın İsa’nın adını duyurmak için görevlendirildiğini bildirmiştir. Böylece Aziz Paul’ün yıllar sürecek
yolculuklarından ilki başlamıştır. Buradan yolcu edilen Aziz Paul ve Aziz
Barnaba M.S.49’da Antakya’nın limanı olan Samandağ (Seleucia Pieria) den gemiye
binerek Kıbrıs’a geçmişlerdir. Antakya’da başlayan bu ilk yolculukta Kıbrıs ve
Türkiye’nin güney kıyılarını dolaşıp gittiği kentlerde öğretilerini yayan, bu
arada mucizeler gösterdiği gibi bazı güçlüklerle de karşılaştıktan sonra yine
Antakya’ya dönen Aziz Paul karşılaştığı güçlüklerin kendisini yıldırmadığını
aksine cesaretlendirdiğini buradaki öğrencilere “Tanrı'nın Egemenliğine, birçok
sıkıntıdan geçerek girmemiz gerek” diyerek açıklamıştır. Aziz Paul’un ikinci yolculuğu da sonradan
öğrencilerini ziyaret edeceği Galatya ve Frigya’ya geçmeden önce yine Antakya’da
sona erecektir.
Farklı dinlerin ve kentte
yerleşmiş farklı kültürlerin izlerini görebileceğiniz Antakya’da dünyanın ilk
kilisesi olan Aziz Pierre Kilisesi ile birlikte, Aziz Simeon Manastırı da
bulunur. Hıristiyanlık açısından oldukça önemli yeri olan Antakya, birinci
derecede hac merkezi olarak ilan edilmiştir ve Kudüs’ten sonra Hıristiyanlığın
en kutsal kentidir. VII. yüzyılda, Hıristiyanlığın beş patriklik merkezinden
birisi olarak ilan edilmesi de bu kutsallığı ile ilişkilidir.
Aziz Pierre Kilisesi: Antakya’nın
kuzeydoğusunda bulunan Aziz Pierre Kilisesi dünyadaki en eski kilise olmasının yanında
ilk Hıristiyanlık cemaatlerinin toplandığı, , Aziz Paul’un yanında Aziz Pierre
ve Barnabas’ın da vaazlar vermiştir. Hz. İsa’nın ölümünden sonra ilk rahip
sayılan havarisi Aziz Pierre de Antakya’ya gelmiş ve ilk dini toplantısını bu
mağarada yapmış, tarihte ilk Hıristiyan adı da bu kilisenin cemaatine
verilmiştir. Bu nedenle Hıristiyanlık tarihi açısından oldukça önemlidir.
Kilise, yüksekliği 7, derinliği 13,5
eni de 9,5 metre
olan oldukça küçük bir mağaranın önünde inşa edilmiştir. Mağara’nın yer aldığı
dağın adı da Stauris (Hac) Dağı’dır. Döşemesinde V. yüzyıla tarihlendirilen
mozaiklerin kalıntıları yer alır. Sunağın solunda yer alan tünelin ise ani bir
baskın sırasında Hıristiyanların kaçmasına yardımcı olduğu düşünülmektedir.
XI. yüzyılda, Haçlı Seferleri
sırasında burayı ziyaret eden Haçlı birlikleri kiliseyi birkaç metre
uzatmışlardır. 1863 yılında Papa IX. Pius’ta bu kiliseye özel bir önem vermiş,
III. Napolyon’un da yardımlarıyla kilisenin tamiri yapılmış, 1963 yılında da
Papa IV. Paul tarafından Hıristiyanlar için Hac yeri olarak ilan edilmiştir. Kilisede
her yıl 29 Haziran günü, farklı yerlerden gelen birçok din adamı ve Hıristiyan
cemaatin katıldığı bir ayin düzenlenmektedir.
Samandağ: Samandağ’ın en yüksek
tepesinde yer alan Aziz Simon (Simeon)
Manastırı sabrı, inancı ve dayanıklılığı ile 13 metre yüksekliğindeki
bir sütunun üzerinde yıllarca yaşayan Aziz Simon’un anısını yaşatmak için inşa
edilen bir kilisedir. Samandağ adı da Simon’un Arapça söylenişi olan Sam’an da
kaynaklanmaktadır. Aziz Simon henüz hayatta iken ona bağlanan Silifkeliler
tarafından inşa edilen manastırdaki kiliseler ve diğer yapılar yer yer kayalara
oyulmuş, yer yer de kesme taşlardan inşa edilmiştir. Avlusunun ortasında Aziz
Simon’un 45 yıl yaşadığı sütunu da görebilmeniz mümkündür.
Antakya sınırları içinde yer alan
Amanos dağlarının güneyi de Hıristiyanlığın erken dönemlerinden itibaren yoğun
bir dini merkez olarak dikkati çeker. Bölgede günümüze gelemeyen çok sayıda
kilisenin kalıntıları ile birlikte, ulaşılmazı oldukça zor kayalıklara açılmış
münzevilerin yaşadığı mağaraları görebilmeniz mümkündür.
Antakya dinler tarihi açısından
önemi Hıristiyanlık ile de sınırlı değildir. İnanışa göre Yunus Peygamber’in
yunusun karnından çıktığı yer İskenderun’dur. Bu olayın gerçekleştiği yer de
bulunan Yunus sütunu aynı zamanda kentin giriş kapısının kalıntısıdır.
AZİZ PAUL PERGE’DE
Perge, Aziz Paul’ün ilk
yolculuğunda iki kez ziyaret ettiği kentler arasında yer alır. Birinci
yolculuğunun başlangıcında deniz yoluyla Perge’ye gelmiştir. İlk yolculuğunun
geri dönüşü sırasında da Perge’ye uğramış ve Tanrının sözlerini Perge halkına
aktarmıştır.
Perge, Kate Clow tarafından
ortaya çıkartılan St. Paul yolunun da başlangıç noktası. Aziz Paul’un da adımlarını
attığı yüzlerce yıl bozulmadan günümüze gelmeyi başarmış antik yollar bulunur.
Perge’de günümüze gelebilen genelde
bazilikal planlı kiliseler yanında bir manastır kompleksinin parçası olarak
düşünülen kiliselerin büyük bir bölümü V.-VI. yüzyıllara ait. Perge’nin simgesi
olan paralel kuleler bir zamanlar kentin en önemli kapısının iki yanında yer
alıyordu. Muhtemelen Aziz Paul de kente girerken bu kapıyı ve ardından uzanan sütunlu
caddeyi kullanmış olmalıdır.
AZİZ PAUL YALVAÇ’TA
Aziz Paul’un ilk yolculuğunda iki
kez uğradığı bir kent olan Yalvaç’ın eski adı Pisidian Antiochia’dır. Burada
yaptığı konuşma Aziz Paul’un misyonerlik görevinde yaptığı ilk konuşma olarak
da bilinmektedir. Konuşmasıyla birçok
kişiyi o kadar etkilemiştir ki bir kez daha konuşma yapması kendisinden
istenmiştir. Bir sonraki gün yaklaşık olarak tüm Yalvaç halkı Aziz Paul’u
dinlemek için toplanmış ve yapılan konuşmalar ardından da Hıristiyanlığa çok
sayıda geçişler yaşanmıştır. Ancak
kentteki Hıristiyanlık düşmanı kişilerden bazıları kentin ileri gelenlerini
kışkırtıp Aziz Paul ve Barnaba’ya karşı bir baskı hareketi başlatmışlar ve her
ikisini de sınırlarının dışına atmışlardır. Ancak bu kovuluş dahi Aziz Paul’un
amacına hizmet etmiş ve buradan ayrılarak Konya’da çok sayıda kişinin iman
etmesini sağlamıştır.
Yalvaç’ta kalıntıları bugün hala
görülebilen Aziz Paul Kilisesi vaaz
verdiği ilk sinagog’un üzerine 325 yılında inşa edilmiştir. Aziz Paul’ün adına
yapılmış en eski kilise olarak bilinir ve mozaik kaplamalı tabanı ile de dikkat
çeker. 381 yılında kenti İstanbul’da yapılan ekümenik toplantı da temsil eden
Piskopos Optimiusu’un adı da mozaikler arasında yer alıyor. Yapıda yapılan
detaylı incelemeler ilk yapımından sonra kilisenin eklemelerle genişletildiğini
göstermektedir. Günümüzde 70 x 27
m . boyutlarındaki kilisenin narteksi bir sütun sırasıyla
ikiye bölünmüş, üç nefli bazilikal planda olup ortadaki nefin üzerinin yüksek
bir çatıyla kapalı olduğu düşünülmektedir.
Yalvaç, Aziz Paul’un ziyaret
ettiği M.S. I. yüzyılda 70.000 kişiye varan nüfusu ile Roma İmparatorluğu’nun
en büyük kentlerinden biriydi. Barındırdığı çok sayıda kalıntı antik kentin yayıldığı
alanı tüm ayrıntılarıyla görebilmenizi sağlar. Kentin en yüksek alanına inşa
edilmiş Augustus Tapınağı, üzerinde kanatlı Genius ve Nike kabartmalarının yer
aldığı kemer ve tiyatro, anıtsal çeşme, Roma hamamı, ölümüne dövüşlerin
yapıldığı stadyum, hamam gibi yapılar görebileceğiniz diğer kent kalıntıları. Yalvaç
Aziz Paul’un izinden giden Azize Tekla’nın da ziyaret ettiği bir kenttir. Antik
kentte Azize Tekla’nın çeşitli eziyetlere uğramasına rağmen inancından
vazgeçmediği tiyatroyu da ziyaret edebilirsiniz. Aziz Paul’un çabalarıyla
Hıristiyanlığın şekillenmeye başladığı ilk kentlerden olan Yalvaç’taki Men
Kültüne ait anıtlar ise Hıristiyanlığın serbest bırakıldığı IV. yüzyılda tahrip
edilmiş olsa da Hıristiyanlığın pagan inançlar karşısındaki zaferini temsil
eden kalıntılarını günümüzde de görebilirsiniz.
Aziz Paul’un ardından da birçok
azizin vaazlar verdiği Yalvaç’ta bulunan yedi kilise burasının uzun zamanlar
boyunca dini merkez olduğunu göstermektedir. Şu anki adı olan ve Resul anlamına
gelen Yalvaç, Selçuklular döneminden günümüze kadar dahi kentin Aziz Paul’un
anısını yaşattığını akla getirir.
AZİZ PAUL KONYA’DA
Aziz Paul ve Barnaba’nın
Yalvaç’tan ayrıldıktan sonra Sultan dağlarını geçmeden Ilgın, Ladik yolu
üzerinde yer alan doğu ticaret rotası ve kral yolunu takip ederek Konya’ya ulaşmışlardır.
Konya birçok etkili konuşma yaptıkları ve çok sayıda kişiyi Hıristiyan yapmayı
başardıkları bir yer olmuştur. Bu kişiler arasında da en önemlisi Aziz Paul’un
vaazlarından çok etkilenen, Hıristiyanlığın öncü misyonerlerinden ve ilk kadın
şehidi olacak olan Azize Tekla (Hagia
Thecla)’dır.
Yapılan etkili konuşmalara rağmen
halk birtakım kışkırtmalar neticesinde ikiye bölünür. Bir kısmı Aziz Paul’un
tarafını tutarken bir grup da Aziz Paul’e karşı bir tutum takınmıştır.
Kendisine karşı olan kişilerin varlığından haberdar olmasına rağmen Aziz Paul
inanç ve cesaretini yitirmemiş ve Konya’da uzun bir süre kalarak insanların Hz.
İsa’nın yolunu seçmesi için çalışmıştır. Ancak, kendilerine karşı olan bir
grubun saldırmayı düşündüğünü öğrenen Aziz Paul ve Barnaba buradan kaçıp Lystra
ve Derbe kentlerine giderek inancını burada yaymaya başlamıştır.
Konya il merkezinin 8 km kadar kuzeybatısında yer
alan Sille Erken Hıristiyanlık
döneminin önemli merkezlerinden olup kayaya oyulmuş kilise, şapeller ve
hücrelerden oluşan Ak Manastır (Aziz
Chariton) dünyanın ilk manastırları arasında gösterilmektedir.
Aya Elana Kilisesi: Bizans İmparatoru Constantin’in annesi Helena’da
Hac yolculuğu sırasında Konya’daki erken Hıristiyanlık dönemine ait oyma
kiliseleri görmüş ve Sille’de bu mabedi yaptırmaya karar vermiştir. Kesme taştan yapılmış kilisenin duvarlarında
Hz. İsa, Hz. Meryem ve havarilere ait resimleri görmek mümkündür.
AZİZ PAUL HATUNSARAY LYSTRA VE DERBE’DE
Konya’da kendilerine düzenlenmesi
planlanan saldırıdan kaçarak Hatunsaray (Lystra)’ya gelen Aziz Paul doğuştan
kötürüm olan ve hayatında hiç yürüyememiş bir adamı bir mucize göstererek
yürütmeyi başarmıştır. Bu mucizevî olay karşısında çok etkilenen Lystra halkı Aziz
Paul ve Barnabas’a pagan tanrılarının isimlerini vermiş ve onların tanrı
olduğunu düşünmüşler, kent kapılarında kendilerini törenler ve kurbanlarla
karşılamak istemişlerdir. Bunu duyan Aziz Paul ve Barnabas giysilerini yırtarak
halkın arasına karışmış ve “biz de sizin gibi insanız ve size müjde getirdik bu
gibi boş şeyleri bırakın ve her şeyi yaratan Tanrıya dönün diyerek” kendilerine
kurban sunulmasını engellemişlerdir. Ancak, kente dışarıdan gelen Hıristiyanlık
düşmanları Lystra halkını kendi taraflarına çekerek Aziz Paul’a taşlı saldırı
düzenlemişlerdir. Aldığı ağır yaralara rağmen dinlenmeye çekilmeden Aziz
Barnaba ile birlikte Derbe’ye giderek sözleriyle birçok kişinin Hıristiyan
olmasını sağlamıştır. Bu kent ilk yolculuğunda uğranan son kent olmuştur.
Buradan tekrar geldikleri yola geri dönmüşler, dönüş yolunda da daha önce iman
etmiş olanlarla bir kez daha konuşmuşlar ve onları imanlarını korumaları
yönünde cesaretlendirmişlerdir. Daha sonra Perge ve Antalya üzerinden
Antakya’ya geri dönmüşlerdir. Derbe ve Lystra Aziz Paul’ün ikinci yolcuğunda da
uğradığı yerlerdendir. Buraya gelerek daha önce iman edenlerin ne durumda
olduklarını görmek istemiştir. Lystra’da Timotheus adında Aziz Paul’un en büyük
destekçilerinden birisini de yanlarına almışlar ve yollarına birlikte devam
etmişlerdir.
Lystra’da günümüze gelebilen bir
höyük dışında Aziz Paul’un ziyaret ettiği yıllardaki durumunu canlandırmamıza
yardımcı olabilecek anıtlar çok azdır. Hıristiyanlık ile ilgili en önemli
anıtları barındıran yer ise Lystra’nın 12 km batısında yer alan Gökyurt Köyü (Kilistra) antik kentidir. Kayalara
oyulmuş sarnıçlar, kuleler ile Kapadokya’da olduğunuzu düşündürecek olan kentteki
kiliseler, inziva odaları ve manastırların Lystra’daki baskılar neticesinde
ayrılarak buraya gelen ilk Hıristiyanlar tarafından oluşturulduğu yönünde
düşünceler de mevcutsa da araştırmacılar tarafından biraz daha geç bir döneme,
genel olarak M.S VIII.-X. yüzyıllara tarihlendiriliyorlar. Lystra’dan
Kilistra’ya ulaşan ve kent içinde de devam eden taş döşemeli Kral Yolu’nun Aziz
Paul tarafından da kullanılmış olabileceğini söylemek yanlış olmaz. Hatta bugün
kentte Sümbül Kilisesinin bulunduğu yerin adı “Paulönü Mevkii”. Antik kentte
sadece iç kısmının değil, dış kısmının da çatı biçiminde kayaya oyulmasıyla
ender rastlanan bir örnek olan Sandıkkaya, Sümbül Kilise başta olmak üzere
kayaya oyulmuş şapeller ve yamaç evler bulunur.
Derbe ve çevresinde Aziz Paul’ün
çabaları neticesinde Hz. İsa’nın öğretilerinin ne kadar hızlı yayıldığının
göstergesi olan genel itibariyle IV.-IX. yüzyıllar arasına tarihlendirilen
yüzlerce kilise inşa edilmiştir. Bu nedenle bölge günümüzde “Binbirkilise”
adıyla anılır.
AZİZ PAUL EFES’TE
Aziz Paul Efes’e ilk olarak
ikinci seyahatinde uğramıştır. Burada havralara giderek çeşitli konularda
konuşmalara yapan Aziz Paul Efeslilerin daha uzun süre kalması yönündeki
isteklerine “Tanrı dilerse yanınıza yine döneceğim” şeklinde cevap vermiş ve
bir süre sonra üçüncü yolculuğunda bir kez daha geldiği Efes’te çok uzun bir
süre kalacaktır. Efes’e geldiğinde ilk iş olarak buradaki Hıristiyanların
vaftiz olmasını sağlamıştır. Daha sonra Hz. İsa’nın öğretilerini havralarda
yaymaya çalışmış, çeşitli tartışmalar yaşamış, kendisine karşı alınan tavır ve
düşmanlıklar, kötülemeler karşısında usanmamış ve yıllar boyunca yaptığı
konuşmalarla hangi din ve hangi milletten olursa olsun herkesin Hz. İsa’nın
sözlerini işitmesini sağlamıştır. Vaazlarını açık alanlarda, havralarda verdiği
gibi evden eve dolaşarak dahi konuşmalar yapmaktan çekinmemiştir. Bu arada birçok
da mucize göstermiştir. Aziz Paul’un bedenine değen mendiller, bezler hasta
olanlara içlerine kötü ruh girenlere götürüldüğünde hızla iyileştikleri
görülmüştür. Bu mucizeler Hz. İsa’nın ve
Aziz Paul’un isminin daha büyük saygıyla anılmasını sağlamıştır. Tüm bu
mucizeler karşısında Hıristiyanlığın hızla yayılmasından ve Efes’in tanrısı
Artemis tapınağının hiçe sayılmasından endişe duyanlar tarafından kışkırtılan
halk Aziz Paul’un yandaşlarından bazılarını sürükleyerek kentin tiyatrosuna
götürmüşler ve burada kargaşalık çıkarmışlardır. Bu kargaşa ortamından sonra Aziz
Paul Hıristiyanlığa yeni müritler kazandırmak için Makedonya’ya gider. Makedonya’dan
Milet’e geldikten sonra Efeslilere haber yollamış, topluluğun ihtiyarlarını
yanına çağırarak onlara çektiği sıkıntılar, dışlanmalara rağmen tam bir alçak
gönüllükle, gözyaşları içinde Rab’be nasıl kulluk ettiğini ve sözlerini yaymak
için nelere katlandığını ancak artık Kudüs’e gitmesi gerektiğini anlatmıştır.
Aziz Paul M.S. 51–54 yılları
arasını Efes’te geçirmiştir ve İncil’de Efeslilere, Galatya gibi farklı uluslara
Tanrı’nın buyruklarını ileten mektuplarını burada yazmıştır.
Efes Hıristiyanlık açısından en
önemli kentlerden birisidir. İncil’de geçen yedi kiliseden en önemlisi olarak
gösterilen kilise de Efes’te yer almakta olup, M.S. 431’de üçüncü evrensel
konsül toplantısının yapıldığı yer Efes olmuştur. Dört kutsal İncil’den birisinin yazarı olan
ve Türkiye’deki ilk yedi kiliseyi kuran Aziz Jean kilisesine de adını veren
İncilci Yahya’nın da yaşadığı yer Efes’tir.
Anadolu’da yaygın bir inanış olan Yedi Uyurlar Efsanesi’nin geçtiğine
inanılan mağaralardan bir diğeri buradadır.
Meryem Ana Evi: Hz. İsa’nın
annesi Hz. Meryem son yıllarını Efes’te Bülbül Dağı’nda küçük bir evde geçirmiş
ve burada vefat etmiştir. Hıristiyanlığın hac merkezi olduğu gibi Müslümanlarca
da kutsal sayılan bu ev, Vatikan tarafından da kutsanmış olup her yıl 15
Ağustosta dini törenler düzenlenmektedir.
Saint Jean Kilisesi: Hz. Meryem
ile birlikte Efes’e gelen İncilci Yahya, İmparator Domitianus tarafından burada
öldürülmek istenmiş, ancak her seferinde bir mucize göstererek öldürme
teşebbüslerinden kurtulmuştur. Bir süre
sürgüne gönderildikten sonra yaşlılığında tekrar Efes’e gelmiş ve burada
ölmüştür. Yaşadığı ve öldüğü yerin Ayasuluk Tepesi’nin etekleri olduğuna
inanılmaktadır. Bu nedenle burada adına ilk olarak 2.-3.yüzyılda bir bir mezar
anıtı yapılmış, 4. yüzyılda bunun yerini bir kilise almış ardından İstanbul’daki
Ayasofya Kilisesi’ni de inşa ettirmiş olan İmparator Justinianus ve karısı
Theodora tarafından birtakım değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Ayasofya’dan
sonra Anadolu’da inşa ettirilmiş en anıtsal yapı olması dolayısıyla da oldukça
önemlidir. İncilci Yahya’nın mezarının da bu kilisenin içinde yer aldığına
inanılır.
AZİZ PAUL ÇANAKKALE’DE
İlk olarak ikinci yolculuğunda
Makedonya’ya geçmek için Çanakkale’ye uğrayan Aziz Paul, üçüncü yolculuğunda burada
daha uzun süre kalmıştır. Deniz yoluyla Çanakkale’ye (Troas) giderek burada kendisini
bekleyenlerle buluşmuş ve yedi gün boyunca burada kalarak vaazlar vermiştir. Kendisini
dinlerken pencereden düşerek ölen bir çocuğu diriltme mucizesini de Çanakkale’de
göstermiştir. Çanakkale’den ayrıldıktan sonra yanındakiler deniz yoluyla Aziz Paul
ise yürümeyi tercih ettiği için karadan Behramkale (Assos) kentine doğru yol
almıştır. Behramkale’de (Assos) buluşan Aziz Paul ve yandaşları daha sonra denizden
Milet’e geçmişlerdir.
Aziz Paul tarafından takip edilen
taş kaplı antik yolların bir bölümü antik Çağ’ın en büyük ve zengin
limanlarından birisi olan Alexandria Troas’da yer alıyor. Yüzlerce yıl
değişmeden ve bozulmadan günümüze gelmeyi başarmış yollar bulunur.
AZİZ PAUL DEMRE’DE
Aziz Paul’un tutuklanarak Roma’ya
götürülmesi azizin yaptığı dördüncü yolculuk olarak da gösterilmektedir. Her ne
kadar tutuklu olarak yargılanmak üzere Roma’ya götürülmüş olsa da gemide
kendisine oldukça iyi davranılmıştır. Aziz Paul’un bindirildiği gemi Akdeniz
güney kıyılarından geçirilerek Kilikya ve Pamfilya açıklarından geçmiş, Demre
kentinde konaklamıştır. Buradan İtalya’ya giden bir gemiye bindirilmiş yine
güney kıyılarında yer alan Datça (Knidos)’a uğramıştır.
Demre’nin asıl önemi doğum yeri
Patara olmasına karşın çocukların ve denizcilerin koruyucusu Noel Baba ile özdeşleşmesinden ileri
gelmektedir. Bütün dünyada Noel Baba olarak bilinen Aziz Nicholas, Patara’da
doğmuş, Demre Piskoposu olarak da hizmet vermiştir Bu azizin adına yapılmış
kilisede balık pulu desenleriyle bezeli Noel Baba’nın lahdini de görmek mümkün.
Tüm Hıristiyan âleminde her yıl kutlanan Noel bu azizin ilk kez 270 yılında
fakir ailelerin kapılarına bıraktığı hediye torbalarının bir yansıması olarak
devam ettiriliyor. Lahitindeki balık pulları fakirlerin olduğu kadar
denizcilerin de koruyucusu olduğunu gösteriyor. Aziz Nicholas’ın 6
Aralık tarihinde Demre’de öldüğüne inanılmakta olup, bu tarihte mezarının
bulunduğu kilisede her yıl düzenli olarak dünya çocuklarının katılımı ile
düzenlenen törenlerle anılmaktadır.
KAPADOKYA
Günümüzde kayalara oyulmuş
yüzlerce kilisenin varlığıyla Bizans döneminde yoğun bir Hıristiyan yerleşimine
sahne olmuş, dinsel merkezlerden birisi olan Kapadokya’da da ilk Hıristiyan
topluluklarının oluşmasını sağlayan olayın Aziz Paul’un yaptığı ikinci yolculuk
olabileceği düşünülmektedir. Her ne kadar adı geçmiyor olsa da Galatya
bölgesine giderken muhtemelen Kapadokya’ya da uğramış olmalıdır. Havari Petrus
da birinci mektubunda burada yaşayan Hıristiyanlardan söz eder.
Doğa harikası peribacalarıyla
birlikte oldukça geniş bir alana yayılmış kiliselerin, şapellerin, manastır
topluluklarının yer aldığı Kapadokya, Hıristiyanlığın baskı altında olduğu
yıllarda Hıristiyanlara, mistik atmosferiyle kendi ile baş başa kalmak isteyen
münzevilere kucak açmıştır.
AZİZ PAUL’UN MEKTUPLARI
Aziz Paul İncilde’de yer alan
mektuplarından birini günümüzde Türkiye’nin orta kesimlerinde yer alan Galatya
halkına, bir diğerini ise uzun yıllarını geçirdiği Efes halkına hitaben yazmıştır.
Galatya günümüzde Türkiye’nin
başkenti Ankara ve çevresindeki bölge için M.Ö. III. yüzyıldan itibaren
kullanılmaya başlanmış bir isimdir. Aziz Paul Galatya halkına yazdığı mektupta
onlar için taşıdığı kaygılardan söz etmektedir. Galatyalıların tekrar eski
inançlarına ve sözde Tanrılarına dönmelerinden çekinmekte asıl Tanrı’yı
kendilerine tanıtmak için verdiği mücadelelerin boşuna olmasından korkmaktadır.
Yazdığı mektupla Galatyalılar’ın kendisini horlamadan kabul ettiğinden ve çok
iyi karşıladığından söz ettiği gibi kendilerini kandırmak ve doğru yoldan
döndürmek için yapılan çabalara kulak asmamalarını tembihlemiş, bu durumun
kendisini çok üzdüğünü ve dayanılmaz acılar verdiğini söylemiştir. Artık özgür
olduklarını inançlarından dönerlerse tekrar köle olacakları konusunda
Galatyalılar’ı uyarmıştır. “Mesih bizleri özgür kıldı. Bunun için mücadele
edin. Bir daha kölelik boyunduruğu takmayın”.
Kendisini oldukça iyi karşılayan
ve Hıristiyanlığı koşulsuz kabul edip gereklerini eksiksiz yere getirirken
birdenbire gerçeklere uymaktan alınmaları Aziz Paul’u üzmekte ve
şaşırtmaktadır. Ancak güveni hala zedelenmemiştir.
Aziz Paul’u üzen bir diğer şey
ise birbirlerini sevmeleri, yardımcı olmaları gerekirken birbirleriyle kavga
etmeleridir. Benliklerinin değil ruhlarının yönetiminde olmalarının
kendilerinin yararına olacağı da değindiği diğer bir husustur. İyilik yapmaktan asla vazgeçmemeleri, bir
insan kötülük yapsa bile onu cezalandırmak için yol getirmeye çalışmalarını,
birbirlerine her konuda yardımcı olmalarını, herkesin başkalarının işiyle
uğraşmaları yerine kendi işleriyle ilgilenmelerini söylemiştir.
AZİZ PAUL’UN ROTASI’NDA TÜRKİYE KIYILARI
Aziz Paul yolculuklarının önemli
bir kısmını da deniz yolu ile yapmış ve Türkiye’nin batı ve güney kıyılarının
büyük bir bölümünü dolaşmıştır. İlk yolculuğuna deniz yoluyla başladığı gibi
Roma’ya giden son yolculuğunda da deniz yolunu kullanmış her yolculuğunda
Anadolu’nun limanlarına birden çok kez uğramıştır.
AZİZ PAUL’UN DENİZ YOLU İLE YAPTIĞI
SEYAHATLERDE UĞRADIĞI KENTLER
1.
Selefkiye - Samandağ (Antakya),
2.
Perge (Antalya),
3.
Antalya
4.
Tarsus (Mersin),
5.
Troas (Çanakkale),
6.
Efes (İzmir)
7.
Behramkale (Assos)
8.
Milet
9.
Patara (Antalya-Kaş)
10. Demre
11. Knidos
(Muğla-Datça)
KAYNAK:
- Semavi EYİCE "Aya Thekla
Efsanesi ve Sanat tarihinde Aya Thekla", Anıt, 7/30 (1962): 1-24.
- Meryem ACARA 1999; “Anadolu’lu Azizler”, Ankara
Profesyonel Rehberler Derneği Semineri, Ankara, Kasım 1999.
- Kate Clow; Saint Paul Yolu.
nabonidus
22.04.2016
Yorumlar