DÜNYANIN EN BÜYÜK LAHDİ SİDAMARA NEREDE, NASIL BULUNDU VE NASIL TAŞINDI
Osmanlı Devleti’nde Tanzimat döneminden
itibaren, devlet merkezinde eski eserlerin tespiti ve toplanması amacıyla bazı
girişimler yapılmıştır. Bu dönemde Darphane-i Amire yakınlarında olan ve
Ayasofya Cami’nin arka tarafında bulunan Aya İrini Kilisesi’nde Mecmua-i
Esliha-i Atika ve Mecmâ-i sâr-ı Atîka adında iki bölümden oluşan ilk Osmanlı
Müzesi kurulmuştu. İstanbul’da kurulan ilk müzenin dışında vilâyetlerde de bazı
eski eser depoları açılmıştı. Nitekim 1840’larda vilâyetlerde bulunan eski
eserlerin incelenerek aralarında kıymetli olanların merkeze gönderilmesi
hususunda bir genelge dahi gönderilmişti. Böylece bu genelge doğrultusunda,
Osmanlı memleketlerine gönderilen resmî görevlilerin ellerindeki talimatlarla,
vilâyetlerde bulunan eski eserler merkezde toplanmıştır. Bazı kaynaklarda
İstanbul’dan gönderilen talimatlarla Anadolu’nun uygun bölgelerinde eski eser
arama faaliyetlerinin yapıldığı, bulunan eserlerin savaş gemileriyle İstanbul’a
getirtilmesi ve müzenin buna göre düzenlenmesi hakkında karar alındığı ifade
edilmektedir.
XIX. yüzyılın ortalarından itibaren
Osmanlı topraklarında çıkarılan eski eserlere Avrupalıların ilgisinin sürekli
artış göstermesi, Osmanlı yönetimini bu eserlerin toplanmasında ve
değerlendirilmesinde uyguladığı yöntemleri değiştirmeye ve geliştirmeye
yönlendirmiştir. Böylece Osmanlı yönetimi, vilâyetlerdeki resmî görevlileri
görev alanlarındaki eski eserleri toplamak hususunda teşvik etmeye ve taşradan
gönderilen eserleri İstanbul’da kayıt altına almaya başlamıştır. Nitekim daha sonraki
dönemlerde, eski eserler alanında oluşan yeni gelişmeler sonrasında,
vilâyetlerden gönderilen eski eser sayısında ciddi oranda artış yaşanmaya
başlanmıştır. Bu durum, hem devlet merkezindeki müzenin eser çeşitliliği
açısından zenginleştirilmesine, hem de vilâyetlerde bulunan eserlerin muhafaza
edilebilmesine imkân tanımıştır.
1869 yılında Müze-i Hümâyûn’un kurulması,
tarihî eserlerin vilâyetlerden toplanmasında daha etkin bir rol oynamıştır. Bu
çerçevede Müze-i Hümâyûn’un kurulmasından hemen sonra, Safvet Paşa’nın
direktifiyle Maarif Nezareti’nden vilâyetlere bir genelge daha gönderilmiştir.
Genelgede, eski eserin tanımı yapılarak, bunların devlet malı olmaları
nedeniyle vilâyetlerde bulunan eserlerin İstanbul’a gönderilmeleri talep
edilmiştir. Genelgeye göre, valilerden, vilâyetleri dâhilindeki eski
eserleri toplattırmaları, bunları kırılmayacak şekilde iyice paketleyip
sandıklayarak İstanbul’a göndermeleri ısrarla istenmektedir. Safvet Paşa
genelgede taşra yöneticilerine, her türlü eski eseri doğrudan satın alma dâhil
olmak üzere, gerekli bütün yollara başvurarak toplamaları talimatını vermiştir.
Safvet Paşa ayrıca, görevlilerin başkente göndermeye karar verdikleri bir
eserin durumunu, bulunduğu yeri ve bulunduğu yerde bu esere biçilen değeri de kaydetmelerini
talep etmiştir. Söz konusu genelge eski eserler konusunda tüm imparatorluğu
kapsayacak ilk önemli girişim olarak görülmektedir.
Bu genelgeden hemen sonra, Konya Valisi
Abdurrahman Paşa’nın da, vilâyet dâhilindeki eserleri İstanbul’a gönderdiği ve
bu konuda en gayretli idarecilerden olduğu anlaşılmaktadır. Abdurrahman
Paşa’dan sonra da eski eserlerin toplanması ve muhafazası konusunda Konya
Vilâyeti yöneticilerinin oldukça gayretli oldukları görülmektedir. Örneğin 1875
yılında Konya Vilâyeti Ereğli Kazası Divle Nahiyesi’nde bir çiftlikte kazılan
bir kuyuda mermerden bir eser ortaya çıkartılmıştır. Eserin İbrahim (Gündoğdu)
isimli bir şahıs tarafından buğday kuyusu kazılırken bulunduğu rivayet
edilmektedir. Söz konusu durum kaza yetkilileri tarafından, İstanbul’a
bildirilmiş, bulunan eserin tasviri yapılarak, Müze-i Hümâyûn’a nakledilmeye
uygun olup olmadığı sorulmuştur. Eser, kaza yetkilileri tarafından şu şekilde
tarif edilmiştir. “Üzerinde birisi erkek, birisi kadın ve birbirini sarmış
kabartma iki resim yer almaktadır. Bu resimlerin dört köşesinde kabartma dört
çocuk resmî ve bunların birinin önde tavşan ve diğerlerinin önünde canavar,
arslan ve yılan resimleri kabartma halinde tasvir edilmiştir”. İstanbul’dan
gönderilen cevabi yazıda ise; bulunan eserlerin İstanbul’a ne kadar masrafla
nakledileceği sorulmuş ve adı geçen mahallerde benzer eserlerin mevcut olup
olmadığının araştırılması istenmiştir. Yapılan yazışmalardan sonra Konya
Vilâyeti’ne bir tahrirat gönderilerek Divle Kazası’nda bulunan tasvirli mermer
eserin İstanbul’a nakledilmesi talep edilmiştir. Bahsi geçen eserin bu tarihte
İstanbul’a nakledildiği yönünde herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Bu
dönemde yapılan inceleme ve soruşturmalar sonrasında, Konya Vilâyeti’nde tespit
edilen eski eserler arasında İstanbul’a nakli mümkün olanlarının Müze-i
Hümâyûn’a nakledilmesi, mümkün olmayanlarının ise yerlerinde itina ile muhafaza
edilmelerinin sağlanması talep edilmiştir. Bu dönemde Divle Kazası İvriz
Köyü’nde yazılı ve tasvirli kayaların bulunduğu haber alınarak, bunların
nakledilebilmesinin mümkün olup olmadığı dahi araştırılmıştır. Nakli mümkün
olmadığının bildirilmesi üzerine oldukları yerde muhafaza edilmesi
emredilmiştir. Bahsi geçen tasvirli kayaların Geç Hitit Dönemine ait İvriz Kaya
Kabartmaları olduğu anlaşılmaktadır.
1875 yılında Konya Vilâyeti Ereğli Kazası
Ambar Köyü’nde bulunan lahdin meşhur Sidamara lahdi olduğu anlaşılmaktadır.
Sidamara lahdini incelemek üzere 1900 yılında Müze-i Hümâyûn Müdürü Osman Hamdi
Bey Konya’ya gelmiştir. Yapılan incelemelerden sonra söz konusu lahit
İstanbul’a nakledilmek üzere Konya merkezine kadar getirilmiştir. Lahdin
Konya merkezine kadar getirilmesi konusunda çeşitli hikâyeler anlatılmaktadır.
Bunlardan birine göre, bu işe Ereğlili Deli Mustafa memur edilmiş ve lahit onun
gayretleri ile kırk çift manda ile günlerce süren yolculuk sonunda Konya Tren
İstasyonuna kadar nakledilmiştir. Bu üstün hizmetinden dolayı Deli Mustafa’ya
padişah tarafından rütbe-i saniye/nişan verilmiş ve maaş bağlanmıştır. 32 ton
civarında (31160 kilogram) lahit bu şekilde Konya istasyonuna kadar
getirilebilmesine rağmen, İstanbul’a sevkedilmesinde ciddi sıkıntılarla
karşılaşılmıştır. Zira 32 tonluk lahdin Tren’e yerleştirilebilmesi için uygun
bir vagon bulunamamıştır. Hatta bu konuda Anadolu Osmanlı Demiryolu Şirketi’ne
müracaat edilmiş, ancak şirket tarafından yapılan incelemede Osmanlı
memleketlerinde bu lahdi taşıyabilmek için uygun bir vagon bulunmadığı
anlaşılmıştır. Bu süreçte lahdin İstanbul’a naklini temin etmek amacıyla,
Müze-i Hümâyûn Ustabaşısı ve Muhasebecisinin on günlüğüne Konya’ya gönderildiği
görülmektedir. Nihayet Demiryolu Şirketi’nin yaptığı incelemeler neticesinde
tek çare olarak, lokomotifin bazı bölümlerinin sökülmek suretiyle çatısı
üzerinde uygun bir tertibat yaptırılarak, lahdin buraya yerleştirilmesi ve bu
şekilde İstanbul’a taşınması gündeme getirilmiştir. Söz konusu durum İstanbul’a
iletildikten sonra 3 Haziran 1901 tarihinde müze idaresi görevlilerinin
nezaretinde olmak üzere, lahdin İstanbul’a bu şekilde nakledilmesi uygun
görülmüştür. Dünyanın en büyük lahdi olarak bilinen Sidamara Lahdi günümüzde
İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde Sidamara Salonu’nda sergilenmektedir.
Sidamara Lahdi’nin bulunduğu Ambar Köyü
bugün Karaman’a bağlı Ayrancı ilçesinin 18 km. kuzeydoğusunda bulunmaktadır.
Eski adı Sidamara olan yerleşim yeri, XIX. yüzyılın başlarına kadar
Divle’nin çiftliği ve tahıl ambarı olarak kullanılmış ve bu sebeple “Ambar”
ismini almıştır. Eski adı Sidamara olan köyde bulunduğu için Sidamara ismiyle anılan,
M.S. 3. yüzyıla ait lahit, 32 tonluk ağırlığı ile dünyanın en ağır
lahdi olarak bilinmektedir. Mermer lahidin yüksekliği 313 cm, boyu 381 cm,
eni ise 200 cm.dir. Lahdin kapağında ve dört yanında bulunan kabartma heykeller
çok çeşitlidir ve bir sanat harikası sayılmaktadır. Arkeologlar Sidamara
Lahdini bağımsız bir çeşit ya da diğerlerinden ayrılmış bir grup olarak
saymaktadırlar.
Roma döneminde, MS 3. yüzyılda yapılan
Sidemara Lahdi, Konya Ambar Köyü’nde keşfedildikten sonra, 1879 yılında,
zamanın İngiltere Konsolosu ve arkeolog Sir Charles Wilson tarafından
kazılmıştır. Wilson lahtin üzerinde bulunan bir çoçuk figürünün başını 1883'de
söküp kızının çantası içinde Londra'ya kaçırmış ve figür daha sonra kız kardeşi
tarafından 1932 yılında Victoria & Albert Müzesine bağışlanmıştır. Omzu
üzerinden bakan kıvırcık saçlı figür, Yunan aşk Tanrısı Eros'a
benzetilmektedir. Mermer başı lahitten kopartan konsolosun, daha sonra eserin
bütününü de alıp nakletme niyetiyle mezarın üstünü yeniden toprakla örttüğü rivayet
edilmektedir. Rivayete göre Wilson, lahdi, sonradan yeniden çıkarmak üzere
gömülü bırakmış, daha kolay taşınabildiği için, belki de kırılmış olan Eros
Başı’nı yanında götürmüştür. 1934 yılında Eros Başı’nın Türkiye’ye geri
verilmesi gündeme gelmiş, ancak bu durum Atina’dan kaçırılmış olan ve British
Museum’da bulunan Elgin Mermerleri’nin Yunanistan’a iadesini de gündeme
getirebileceği kaygısını doğurmuştur. Yine de Victoria & Albert Müzesi’nin
o dönemdeki müdürü Eric Maclagan, büyük bir anıtın parçası olan Eros Başı’nın
lahitle birlikte sergilendiğinde çok daha büyük bir değer kazanacağı yolunda
rapor vermiştir. Bunun üzerine İngiliz yetkililer, Victoria & Albert
Müzesi’nin Eros Başı’nı Türkiye’ye geri vermesini kabul etmişler, ancak sonuçta
bu iade gerçekleşmemiştir. Son yıllarda yurt dışına kaçırılan tarihi ve
kültürel mirasın izini süren Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri,
İngiltere’deki Victoria & Albert Müzesi’nde bulunan Eros başını geri
getirmek için tekrar çalışmalara başlamıştır. Londra’daki müze yetkilileri,
İngiltere’ye kaçırılan “Eros Başı”nı “Türkiye’ye uzun süreli ödünç olarak geri
vermeyi arzu ettiklerini, ancak bunun koşulları konusunda henüz bir anlaşmaya
varılmadığını” açıklamıştır. Zira Türkiye mülkiyeti İngiltere’de sergisi Türkiye’de
olması şartını kabul etmemektedir.
Doç. Dr. Hüseyin MUŞMAL 20.09.2015
KAYNAKÇA
⃰ Çalışmanın
hazırlanmasında büyük ölçüde, 2009 yılında Konya’da yayımlanan Osmanlı
Devleti’nde Eski Eser Politikası Konya Vilayeti Örneği (1876-1914) isimli
eserimden yararlanılmıştır.
Hasan Nar, Gülşah
Kılıç, Besim Süleyman Baş, Geçmişten Günümüze Ereğli, Konya 2009, s. 54.
BOA, MF. MKT, Nr.
31/22.
BOA, MF. MKT, Nr.
32/82.
BOA, İ. HUS, Nr.
1316/ra-81.
Nar, Kılıç, Baş,
Geçmişten Günümüze Ereğli, s. 54.
BOA, MF. MKT. Nr.
572/4. Ereğli Kazası’nın Anbar karyesinde ortaya çıkartılan lahdin (Sidamara
Lahdi) Müze-i Hümayun'a gönderilmek üzere Konya'ya nakledilmesi hakkında Müze-i
Hümayun Müdürü Hamdi Bey’in Maarif Nezareti’ne gönderdiği yazı için Bkz. Belge 1.
BOA, MF. MKT. Nr.
567/49, lef 1, 2, 3, 4; Konya'da bulunan büyük lahdin İstanbul’a ücretsiz
nakledilmesi hakkında Anadolu Osmanlı Demiryolu Şirketi'nin 18 Mayıs 1901
tarihli tezkire sureti için Bkz. Belge 2.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sidamara_Lahdi
Selda Güneysu,
“Ödünç Eros Başına Vize”, Cumhuriyet Gazetesi, Yayın Tarihi: 23.05.2014
Cumahttp://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-sanat/74783/_Odunc_Eros_Basi_na_vize.html.
Nabonidus
01.02.2016
Yorumlar